29 Nisan 2014 Salı

Menderes’le ilk karşılaşma ve Londra’daki uçak kazası; Ertuğrul MAT

Menderes’le ilk karşılaşma ve
Londra’daki uçak kazası
Ertuğrul MAT
Ertuğrul MAT
17 Şubat 1959 tarihinde Londra’da Kıbrıs konusunda nihai anlaşma imzalanacaktı. İstanbul’a gelen Yavuz ve Erol’la İstanbul Vilayeti’ ne gittik. Menderes oradaydı. Yanında İstanbul Valisi Ethem Yetkiner ve İstanbul Belediye Başkanı Kemal Aygün vardı.
            Özel Kalem Müdürü Muzaffer Ersü’ yü görüp, Başbakan’la görüşmek istediğimizi söyledik. Ersü Ankara’dan Yavuz’u tanıyordu. Menderes’in yanına girdi ve “Gençler size hayırlı yolculuklar dilemek istiyorlar” diye arz edip, biraz sonra üçümüzü Menderes’in yanına götürdü.
Ben ve Erol, Menderes’le ilk defa karşılaşıyorduk.
Çok heyecanlıydık.
Menderes bizi ayakta karşılamış,, ellerimizi sıkıp yer göstermiş, hatta masanın kenarından iskemle çekip oturmamıza yardım etmişti. Nezaketi, bizi adeta büyülemişti..
Yavuz İstanbul’a gelmeden Ankara’da bir basın toplantısı yapmış ve üniversite gençliğinin hükümetin başarısını alkışladığını söylemişti. Bunu bilen Menderes, bize gençlere iltifat edip, çay ikram etmişti.
Yavuz, bu sırada daha önceden planlamadığımız bir şey yaptı. Büyük bir rahatlıkla, “Beyefendi, yarın bizi de Londra’ya götürseniz, dosta düşmana üniversite gençliğinin size desteğini gösterseniz olmaz mı?” demiş, bu talep Menderes’in de hoşuna gitmişti..
            Melih Esenbel’in hayatımızdaki rolü ve 
         Londra’daki uçak kazası
Menderes, zile basmış ve içeriye giren Muzaffer Ersü’ye, “Melih Bey’e söyleyiniz gençler de bizimle Londra’ya gelecek, gereğini yapsın” demişti..
O zamanlar Avrupa’ya gitmek, gençler için bir hayaldi. Belli etmemeye çalışıyorduk, ama sevinçten havaya uçacak gibiydik. Avrupa’ya gitmek, hem de Menderes’le. Bu hayallerin bile ötesindeydi. Biraz sonra, içeriye uzunca boylu, gözlüklü şık giyimli bir bey girdi. Gelen Hariciye Vekâleti Genel Sekreteri Melih Esenbel’di.
“Beyefendi, gençleri de götürmemiz konusunda emir buyurmuşsunuz. Heyette bulunanların listesi bütün taraflara tebliğ edildi. Bu ilaveler, bazı tereddütlere sebebiyet verebilir. Müsaade buyurursanız, bir ay sonra bir harp gemisiyle İspanya’ya gideceğiz, gençleri o zaman götürelim” dedi.
Günün şartlarına göre, makul bir itirazdı ve Londra hayalimiz İspanya hayaline dönüşmüştü.
Menderes’in yanından ayrıldık, Vilayet binasından Cağaloğlu’na çıkışın hemen solundaki ilk binanın altındaki Fettah’ın  esnaf lokantasına oturduk. Tabii, konu Melih Esenbel’di ve doğrusunu isterseniz, kendisinden  pek saygılı bir üslupla bahsetmiyorduk.. Ertesi sabah, Özdemir Evliyazade ile birlikte Yeşilköy Hava Meydanı’na gidip Menderes’i uğurladık. Sonra, öğle yemeğini yiyip, Erolların evine gittik.
Eve gelip radyoyu açtığımızda, haberlerden, Menderes’in uçağının Londra Havaalanı’na iniş yaparken sis yüzünden düştüğünü, 35 kişilik heyetten 15 kişinin öldüğünü öğrendik. Ölenler arasında, Devlet Bakanı Server Somuncuoğlu, Eskişehir Milletvekili Kemal Zeytinoğlu, Sakarya Milletvekili Rıfat Kadıoğlu, meşhur gazeteci Nimet Arzık’ ın eşi ve Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şerif Arzık , Menderes’in Özel Kalem Müdürü Muzaffer Ersü ve Türk Hava Yolları Genel Müdürü Abdullah Parla da vardı.
Menderes kazayı ufak tefek sıyrıklarla atlatmıştı: Çanakkale Milletvekili Emin Kalafat da sağ kurtulmuştu ama vücudunda kırılmamış kemik kalmamıştı. Menderes bir ağacın altına oturmuştu. O civarda bulunan “Newgate-Chaffold çiftliği” çalışanlarından Bailey koşup kaza mahalline gelmişti. Ayağa kalkan Menderes’in kendisine “I am the prime minister of Turkey” (Ben Türkiye Başvekiliyim) demesi ertesi günkü bütün dünya gazetelerinde yer almıştı.
Erol’un evinde radyodan bu haberi duyunca şoka girdik. Erol günlerce,bu şoku atlatmak için, sakinleştirici ilaç alacaktı.. “Bizi de götürseydi, mutlaka önde oturacak ve ölecektik.” Diye tekrarlayıp duruyor ve ”O gün Melih Esenbel için neler söylemiştik. Artık, Melih Bey’i manevi pederimizdir.” Diye ilave ediyordu..
Londra’daki uçak kazasından 18 yıl sonra Washington Büyükelçisi Melih Esenbel tatilini geçirmek ve istişarelerde bulunmak için Ankara’ya gelince, Ereğli Demir Çelik yönetim kurulu, Amerikan bankalarından büyük bir kredi almalarına yardımcı olan Melih Bey şerefine büyük bir kokteyl tertip etmişti.
Ben de, milletvekili seçilmiş,1966/1968 yılları arasında Erdemir’de murakıplık yaptığım için, ben de kokteyle davet edilmiştim... Kokteylde,sohbet imkânı bulduğumuz zaman, Melih Bey’e Londra uçak kazasından bir gün evvel İstanbul Vilayeti’nde yaşanan olayı hatırlatınca, ikimizin de gözleri buğulanmıştı..
Menderes uçak kazasından sonra, 22 Şubat 1959 da Türkiye’ye dönmüş, yer yerinden oynamıştı. Sanki bütün Türkiye İstanbul’a gelip, şimdi E-5 denilen yolun iki tarafını Topkapı’dan Yeşilköy Hava Meydanı’na kadar doldurmuştu. Erol, Yavuz ve Eyüp’le birlikte Yeşilköy’e koşmuş; ama kalabalıktan apron’a girememiştik.
Ertesi gün İstanbul Kulüp’te Özdemir Evliyazade, “Biliyor musunuz, dayım beni Yeşilköy’de görür görmez, ‘İyi ki çocukları götürmemişiz, ölümlerine sebep olacaktık’ dedi. ‘Nerelerde?’ diye sizi sorunca ‘Buradaydılar, ama kalabalığı yarıp size ulaşamadılar’ cevabını verdim” demişti..
Bu Özdemir Evliyazade,27 Mayıs ihtilalinden sonra, kendisini kurtarmak için, Yassıada’da dayısı aleyhine şahitlik yapmış, içimizi kanatmıştı. .Bunu duyunca, beraber çektirdiğimiz resimleri yırtmış, O’nu da ,hayatımızdan çıkarıp atmıştık..
Bir daha hiçbir araya gelmedik.
Kazadan sonra, Emin Kalafatoğlu aylarca Londra’da tedavi görmüş, hemen hemen vücudundaki bütün kırık kemikler platin çubuklarla birleştirilmişti. Uçak kazasından kurtulan Emin bey,  Yassıada’da idama mahkûm olmaktan kurtulamamıştı..
İntihara teşebbüs eden Menderes hariç,14 idam mahkûmu, bir hücum bota bindirilmiş, hepsinin elleri arkadan kelepçelenmişti. Emin Kalafat, vücudundaki bütün kemikleri platinlerle takviye edilen bir insanın ellerinin arkasından bağlanmasının verdiği acıyla, “Bir an evvel assalar da bu acılardan kurtulsam” diye dua ederken.; Fatin Bey, Celal Bayar’ın sorusu üzerine Ortak Pazar’a dâhil olmanın faydalarını sanki bir üniversitede konferans verircesine anlatıyor; biraz ötede, hafız olan Agâh Erozan kısık bir sesle Kuran okuyordu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder