MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK'IN ROLÜ
Dr. M. Galip
Baysan
Bu gün
oy kazanmak için demokrat partinin mirasına sahip çıkanlar acaba bu partinin
kuruluş safhasında rahmetli Fevzi Paşanın rolünün ne olduğunu biliyorlar mı? Geçmiş
bir yazımda çoğunlukçu demokratik düzene geçmek için İsmet paşanın gayretlerini
açıklamaya çalışmıştım. Çünkü tek partili cumhuriyetten çok partili demokratik
düzene geçiş kolay olmamış ve bu konuda Milli mücadele Liderlerine iktidar ve
muhalefetin düzenlenmesinde büyük görevler düşmüştür. Bunun en önemli nedeni,
demokrasi tecrübesinin azlığı ve siyasi ahlakın henüz ilkel bir durumda
oluşudur.
Adalet
Bakanlığı eski Müsteşarı Avukat Kenan Ö. Öner, 14 Şubat 1946’da kurdukları
İstanbul İl Örgütünün ilk günlerini şu sözlerle anlatmaktadır.
“Partinin İstanbul teşkilatı, vazifesine
başlamış olmakla beraber maddi ve manevi her vasıtadan mahrum, çırılçıplak bir
halde idi. Paramız yok, yerimiz yok,
bizlerle çalışacak arkadaşlarımız yoktu. Memlekette böyle işler için faydalı
arkadaş bulmak da para kadar güçlük ihsas ediyordu. Hiçbirimizin siyasi faaliyetteki yeri
olmadığı için kendilerine müracaat edecek tanıdıklarımız da pek az bulunuyor.
Onların en namuslu ve en faziletlileri de bizimle beraber çalışmaktan çekiniyorlardı.
Tanıdığımız ve inandığımız herkese müracaat ederek hiç olmazsa ilçeler
teşkilatını kurabilmek için bize insan tavsiye etmesini rica ediyorduk.
Bazıları temennilerimi kabul ederek isim veriyor, bir kısmı buna bile cesaret
edemiyordu.”(1)
“Teşkilatımız ilk aylarda, birçok sebeplerle
çok yavaş gidiyordu. En esaslı ve en
faal yerler için seçtiğimiz insanlar korkuyor, kabul etmiyor, edenlerin bir çoğu da iktidar
partisinin, hatta hükümetin baskısı altında çok geçmeden istifa ediyordu.”(2)
DP’nin
kuruluş günlerinde Aydın’da hükümet tabipliği yapmakta olan Mükerrem Sarol,
Adnan Menderes’le tanışıp, onun isteği ile partiye girdikten sonra, bir gün
Aydın Valisi tarafından çağrıldığını ve kendisine şu tavsiyede bulunulduğunu
anlatmaktadır.
“Yarından tezi yok hemen parti ile ilişiğini
keseceksin. Ben burada vali isem ve Dr. Fazıl Şerafettin (Bürge) CHP müfettişi
kaldıkça senin Aydın’dan mebus olman mümkün değildir. Mutlaka Meclis’e girmek
istiyorsan bunun yolları vardır. CHP’ye girersin ve muradın derhal yerine
getirilir.”(3)
Aynı
günlerde Celal Bayar “Milli birliğinin
bozulmaması için vatandaşların DP’ye girmemesi” şeklinde Halk
partililerin yaptığı kötü propagandalardan şikâyetçi olurken, Adnan Menderes’te
İzmir’de idare amirlerinin birer Halk Partili gibi çalışmalarından, uygulanan
baskı ve yapılan korkutmalardan yakınıyordu.
Bu
kritik dönemde DP’nin yoluna daha güvenle ve daha fazla halk desteği ile devam
edebilmesi için güçlü bir “ele ihtiyaç
vardı. DP’liler, bu güçlü el” olarak eski ve ünlü bir askeri Mareşal
Fevzi Çakmak’ı düşündüler ve onunla temasa geçtiler. Cihat Baban DP’lilerin
düşüncelerini şu sözlerle açıklamaktadır:
“1946 Nisan ayı. CHP seçimleri yenilemeye
karar vermiş olduğu için, Halk partisi ile Demokrat parti arasında çatışmalar
alabildiğinde sertleşmişti. (Terakkiperver ve Serbest Fırkaların başına
gelenler) aslında DP muhalefetini yaşatmak isteyenlerin gözünü açmaya
yaramıştı. Öyle bir tedbir almak gerekirdi ki, DP ne Terakkiperver, ne de
Serbest Fırka’nın akıbetine uğrasın. Bu tedbir, Mareşal Fevzi Çakmak’ı
küskünlüğünden istifade ederek muhalefet saflarına çekmek, böylece siyasi
hayatta DP’ye oy verecek vatandaşa bir nevi emniyet kalkanı temin etmekti.
DP vatandaşa “CHP iktidarı DP’yi feshedemez, senin
Serbest Fırkanın kapatılmasında olduğu gibi belalar gelemez. İşte İstiklal
Savaşının üç büyüklerinden bir tanesi, Mareşal Fevzi Çakmak, senin önünde
göğsünü sana siper etmiş. Sana zarar verecek, seni fişe geçirecek, fabrikadan
attıracak, sana memuriyet vermeyecek olan iktidarın, bütün bu zorbalıkları
yapabilmesi için evvela Mareşali tasviye etmesi lazım. Bu ise yürek ister buna
kimse teşebbüs edemez” demeliydi.”(4)
Tasvir
gazetesi Başyazarı C. Baban’ın DP adına teşebbüsleri başlangıçta olumsuz cavap
alır. Mareşal kendisine “Hiçbir şey
istemiyorum, bana Saraçoğlu geldi, Milletvekilliği ve arkasından da Meclis
başkanlığı teklif etti, reddettim. Askerlikte ihtiyarlayan, işe yaramayan
adamın, politikada hizmeti olur mu?” cevabını verir. Bunun üzerine Baban
Mareşal’e Napolyon’un bir sözünü hatırlatır:
“General 60 yaşını buldu mu, onu askerin
başından çekmeli, şerefli, fakat rahat bir milli göreve nakletmeli.”(5)
Daha
sonra DP’nin teşebbüsleri devam eder ve Baban ikinci defa Mareşal’i ziyaret
ettiğinde görüşmeler şu şekilde gelişir:
“Söz sözü açtı, Bayar’ın teklifi bahis konusu
olunca:
- Ben
bir partinin adamı olamam, dedi. Bayar’a da bunu söyledim. Bu sebepten dolayı
da teklifini maalesef reddettim.
- Paşa,
dedim, bir partinin adamı olamazsınız! Doğrudur. Fakat millet isterse, milletin
karşısına çıkar, hayır hayır, ben senin arzuna, isteğine, bana gösterdiğin
teveccühe rağmen, vazife yapmayacağım der misiniz?
Meydan savaşlarının ünlü kahramanı büyük askerin
bir tereddüt geçirdiğini hissetmemek mümkün olmadı. “Millet ister mi? Milletim
istiyorsa vazifeden elbet kaçmam ama, millet nasıl ister?”
Unutuldu, kenara atıldı zannedilen, üniformasından
ayrı kalmakla hayattan uzaklaşmayı aynı şey zanneden adam “Millet isterse”
sözünde kendisini büyüleyici bir sihir buldu. O zaman kendisine, İstanbul
halkının onu bağımsız milletvekili yapmak üzere binlerce imza topladığını
söyledim.
- Bana
izin verirseniz, öğleden sonra tekrar geleyim, size İstanbul’da toplanan
imzalar hakkında bilgi vereyim, kararınızı o zaman lütfedersiniz dedim.
Düşündü, yumuşamıştı, ordunun etrafına gölge saçan
tarihi çınar, birden, baobap ağacı gibi büyümüştü, konuşurken sanki ağacın
yaprakları hışırdıyordu. Sesindeki içtenliği, eski bir askerin kesin tutumuyla
zedelemeden,
- Milletim isterse bir, bağımsız olmak şartıyla
iki… Bu iki şartla milletvekili olmayı kabul ederim.
Bir kördüğüm çözülmüş, Demokrat Parti’nin kaderi,
birden bire değişmişti.
Mareşal’in evinden ayrıldıktan sonra büyük bir
hızla Sümer sokağa gittim. Bayar beni merakla hatta sabırsızlıkla bekliyordu.
Odaya girer girmez:
- Oldu
efendim, dedim. Mareşal adaylığını koymaya razı oldu.
Ve anlatmaya başladım. Milletin isteğiyle ve
bağımsız olarak adaylığını koyacaktı.
Bayar’ın gözlerinin derinliğinde birdenbire
memnuniyet kıvılcımları çaktı, yüzü sevinçten kızardı, boynuma sarıldı, beni
öperken ısrarla “büyük hizmet ettin! Büyük hizmet ettin! Çok teşekkür ederim”
dedi.”(6)
Mareşal’in iktidarın bütün tekliflerini(7) reddederek bağımsız da olsa muhalefet
saflarında yer alması DP’nin talihini değiştiren bir olay olmuş ve partinin
teşkilatlanması ve partiye katılmalar süratlenmiştir. Öyle ki 21 Temmuz 1946
günü yapılan seçimlerde DP, 49 ilde seçime katılmış ve bu illerde 273 aday
gösterilmiştir. (8)
22
Temmuz 1946 seçimlerinden sonra Demokrat Pari Cumhurbaşkanı seçimi geldiği
zaman İnönü’nün karşısına Mareşal’i aday olarak çıkarmış ve bağımsız Mareşal,
60 kadar oy almıştı.(9)
DİPNOTLAR:
(1) Kenan Öner, Siyasi Hatıralarım ve Bizde
Demokrasi, s.18-19 (Osmanbey Matbaası, İstanbul-1948)
(2) Aynı eser, s.36
(3) Mükerrem Sarol, Bilinmeyen Menderes, s.35-36
(Kervan Yayınları, İstanbul-1983)
(4) C.
Baban, Politika Galerisi, s.95-96
(5) Aynı
eser, s.97
(6) C.
Baban, a.g.e., s.98-101
(7) Kemal Karpat, Turkey’s Politics, s.160 (The
Transition to a Multi-Party System, Princeten, New Jersey-1959)
(8) Aynı
eser, s.163
(9) C.
Baban, a.g.e., s.102
Dr. M. Galip Baysan